Hatay hoşgörü şehri dinlerin buluşması tarih kenti Türkiye Gezi Rehberi

kunteper

Global Mod
Global Mod
Hatay, Hoşgörü Kenti – 28-30 Nisan 2012 – 1. Bölüm
Ankara’dan yola çıktık, Hatay ilini gezmeye gittik. 3 günlük kendimiz için yaptığımız Hatay gezisinde nereyi, ne kadar zamanda nasıl gezersiniz, nerede, ne yiyebilirsiniz, nerede konaklayabilirsiniz gibi soruları cevaplamaya ve Hatay’ı kısaca tanıtmaya çalışacağız. “Hatay, Hoşgörü Kenti” yazısını 3 bölümde yazmak iyi olur, her günü bir bölüm olarak sunuyoruz.
1. Bölüm – Karaksı, Antakya Müzesi, kiliseler, camiler, sinagog, Affan Mahallesi
2. Bölüm – Çevlik sahili, Samandağ, Harbiye Şelaleleri ve ipekçiler
3. Bölüm – Çarşıda alışveriş, St. Pierre Kilisesi, İskenderun ve dönüş
Ankara’dan Hatay’a yolculuk ne kadar sürer?
Ankara’dan Hatay arasındaki mesafe 800 km, otobüsle yaklaşık 10 saat sürmekte. Tabi giderken yolda kaç kere duracağınız, mola süreleriniz ve programınızın akışı bunu değiştirmekte. Benim hazırladığım tur programında akşam 22.00’de Ankara’dan yola çıkıyoruz. Aksaray’da 15 dakikalık, Ceyhan’da 15 dakikalık planlı mola verdikten sonra sabah saat 08.00’de yani 10 saatte Hatay’a geliyoruz. Özel aracınızla gitseniz yaklaşık 9 saatte ulaşırsınız. Tur getirmediğim, Ayça ile beraber keyif – kendimiz için geldiğimizden dolayı serbest ve sakin gezdik.
Hatay’da nereleri, nasıl gezdik?
Daha önceki Hatay gezisi deneyimlerimiz sayesinde “yapılacaklar işler, görülecekler yerler” listesi ile yollara düştük. Antakya merkezine saat 08.30 civarında geldiğimiz için, merkezde yöresel kahvaltı yapacak bir yer bulma şansımız yoktu. Tavsiyelerini duyduğumuz ancak yolunu izini bilmediğimiz bir köye gitmeye karar verdik. Otogardan Karaksi Köyü’ne giden dolmuşlara bindik. Şimdiki adıyla Karlısu Köyü, şehir merkezinden sık sık kalkan köy dolmuşlarıyla gidildiği takdirde 30 dakikalık mesafede. Üstelik köyden birileriyle, yol boyunca sohbet etmek de işin güzel tarafı oluyor. Kahvaltı bahçesini söylediğinizde, nerede inmeniz gerektiği konusunda size yardımcı oluyorlar. Bizim gittiğimiz yerin adı Karaca Çay Bahçesi. Köy, şehir merkezine göre yüksek ve ormanlık – bahçelik bir bölgede. Köy düğünlerinin yapıldığı bahçeleri bilirsiniz. Onlara benzer bir yerde çardaklar oluşturulmuş. İşletme ile üniversitede okumaya devam eden birkaç arkadaş ilgileniyor ve bize mükellef bir yöresel kahvaltı hazırladılar. Neler mi yedik? Sürk (az acılı çökelek kurutması), soslu zeytin, zeytinyağı, zeytin salatası, humus, otlu salata, domates biber söğüş, yeşillik tabağı, köy yoğurdu, sucuklu yumurta, domates, çeşitli peynirler, sıcak lavaş, bunların yanında semaver çaydanlık geldi, patlayana kadar yedik. Bahçede güvercinler, ördekler, tavuklar ve size kahvaltıda eşlik edebilecek bir sürü kedi var. Aklınızda olsun. Güzel ve lezzetli bir sofrada, keyifli ve yeşillikler arasındaki bir ortamda brunch – köy kahvaltısı yapmış olduk, elinize sağlık Karaca Çay Bahçesi, teşekkürler. Kahvaltıdan sonra bahçede biraz yürüdük, tatlı bir serinlikle oksijen aldık. Saat 12.00 civarında köyden Antakya giden dolmuşa bindik, otogarda indik.
Otogardan şehir merkezine giden dolmuşla Asi Nehri kenarındaki Antakya Arkeoloji ve Mozaik Müzesi’ni gezmeye geldik. Antakya Müzesi küçük ama içindeki eserler çok büyük önem taşıyor. Türkiye’nin ve Dünya’nın sayılı müzelerinden birisi olan Antakya Müzesi; Dünya’nın 3. büyük mozaik müzesi, Türkiye’nin en zengin sikke koleksiyonuna sahip müzesi ve Türkiye’deki en sağlam lahit mezarın bulunduğu müze. Antakya Müzesi’nden sonra Asi Nehri’nin karşı yakasındaki Ulu Cami avlusunda dolaştık. Ortodoks Kilisesi’ne geçtik. Şehirde az sayıda Ortodoks Rum aile yaşıyor, çoğu İstanbul veya yurtdışına taşınmış. İbadetin devam ettiği kiliselerden olduğu için belirli saatlerde ziyarete açık. Bu nedenle, kilise girişinde belirtilmiş olan saatlere uymak gerekiyor. Kilisenin çan kulesi şehrin hemen hemen her yerinden görünüyor. Kilisenin içi temiz ve bakımlı, freskleri ve süslemeleri çok güzel. Ortodoks Kilisesi’nden sonra sağdaki yoldan Protestan Kilisesi’ne gittik. Protestan Kilisesi’nin içi çok sade ve sanki sanat stüdyosu gibi göründü bize. Belki de Ortodoks Kilisesi’ndeki fresk, ikona, dini süslemeler ve eşyalardan sonra böyle göründü. Anlayışı gereği diğer kiliseler kadar motif ve mimari detayları olmamakla birlikte, ziyaret etmek istediğiniz takdirde, kilisenin alt katında yer alan minik kafeye sormanız yeterli olacaktır. Bir çaylarını içip tanışabilir, hediyelik eşyalara göz atabilir, mini sergi mahiyetindeki detayları inceleyebilirsiniz. Kilise hakkındaki bilgileri, kiliseyi ziyaretiniz sırasında vereceklerdir.
Protestan Kilisesi’nden sonra yukarı, Kurtuluş Caddesine çıktık, sola döndük. Kurtuluş Caddesi üzerinde Sarımiye Camisi’ne doğru giderken tarihi Affan Mahallesi (veya Sarımiye Mahallesi), yeni adıyla Ertuğrul Mahallesi’ne (veya ince bir sitemle Zenginler Mahallesi diyorlar) geldik. Terzi Ganim Usta ile karşılaştık. Ganim Usta ile beraber “Antakya ve Hayat” hakkında sohbet ettik ve bize mahalleyi gezdirdi. Mahallenin, Hatay’ın, Antakya’nın hafızası olan Affan Kıraathanesi’nde soluklandık. Affan Kıraathanesi aslında kültür kavşağı, ortak buluşma yeri gibi bir nokta. Eskiden Affan Kıraathanesinin solu Alevi ailelerin; sağı Sünni ailelerin; yolun karşısı Hristiyan ve Musevi ailelerin; kıraathanenin arkasında kalan sokaklar ise hepsinin bir arada yaşadığı sokaklarmış, şimdilerde ise herkes bir yerlere dağılmış.
Affan Kıraathanesinin arka bahçesinde önce güzel bir Türk Kahvesi içtik, sonra tatlı olarak “haytalı” yedik. Adana ve Mersin’e gidenler bilir, “bici bici” denilen bir tatlı vardır. Hatay’ın “Haytalı” tatlısı, Adana – Mersin’in “bici bici” tatlısına benziyor ama kullanılan malzeme ve tat bakımından oldukça farklılar. Haytalı tatlısı mahlep ile yapılan, gülsuyu şerbeti ile tatlandırılan çok hafif, az şekerli, çok güzel bir tatlı. Affan Kıraathanesi’ne yolunuz düşsün, “haytalı” tatlısını deneyin. Affan Kıraathanesi’nden sonra Affan Mahallesi içerisinde, ara sokaklarda, Ertuğrul Camisi civarında biraz dolaştık. Labirent gibi sokaklar, arabaların giremeyeceği kadar dar sokaklar, işlemeli taşlardan yapılmış kapı kemerleri, pencere pervazları, çatı alınlıkları ve ahşap – cumbalı evler. Farklı inançlara sahip insanlar birbirlerine saygı gösteriyor ve yüzlerce yıldır burada yaşıyor. Bu sokakta gezerken bunu hissediyorsunuz. Yolumuzu karıştırmadan kıraathanenin olduğu yere, Kurtuluş Caddesi’ne çıktık, sağa döndük. 20 metre ileride Hatay Sinagogu. İbadet belirli günlerde devam etmekte, kapısı kapalı, ziyaretçi kabul etmiyorlar, dışarıdan görmüş ve fotoğraflamış olduk.
Sarımiye Camisi’ne doğru ilerledik, caminin içinde sade kalem işleri, dışında güzel ve ince taş işçiliği ile süslemeler var. Sarımiye Camisi’nin gerçek adı “Sermaye Camisi”dir. Caminin yapıldığı yıllarda Antakyalılar, özellikle de caminin bulunduğu Affan Mahallesinde yaşayanlar “sermaye” kelimesini dili dönmediği için söyleyemiyor, “Sarımiye” diyorlar ve caminin adı “Sarımiye” olarak yerleşiyor. Ankara’da da aynı isimli ve aynı farklı-yanlış söylenişli bir “Sarımiye” camisi var. Sarımiye kelimesi aslında “Osmanlı Altını” anlamına, “sarı para” anlamına geliyor. Yani söyleniş farklı oluyor ama anlam yine aynı. Sarımiye’den sonra hemen arkasındaki Katolik Kilisesi’ne gittik. Kapıyı çaldık, selamlaştık, buyur ettiler. Güzel ve küçük bir avlu, birkaç ağaç, bahçede sohbet eden birkaç kişi vardı. Kilisenin içi çok sade, temiz ve düzenli. Kısa ziyaretten sonra kiliseden çıkıp, Kurtuluş Caddesi’ne geldik.
Habib Neccar Camisi’ne doğru ilerledik. Hatay’ın en ünlü ve en ilginç yerlerinden birisi olan bu caminin öyküsünü “Hatay’daki tarihi yerler” yazısında anlatacağım. Caminin içerisinde, avlu kapısının solundaki odada Arapların kenti ele geçirmesinden sonra yapılmış 2 adet sandukalı mezar var. Caminin yanındaki odanın alt katında da 2 adet mezar var, bu mezarların Havari Paulus ve Havari Yuhanna’ya ait oldukları söylenmekte ama bunun doğruluğu biraz şüpheli. Caminin içi sade, geniş ve ince kalem – ahşap işçiliği hemen dikkat çekiyor. Avlu ise eski Yunan – Roma yapısı havasını hissettiriyor. Habib Neccar Camisi’nden sonra Asi Nehri kenarında Antakya mutfağına özgü tereyağlı humus, zeytin – reyhan salatası, ezme, kağıt kebabı, ızgara tavuk, künefe menüsünden oluşan ile yemek meze ve tatlı ile akşam yemeği yedik. Çok gezdik, çok yorulduk, şehir merkezindeki Orontes Otel’e gittik ve odamıza yerleştik.
Yarın Çevlik sahili, Titus – Vespasianus tüneli, Beşikli Mağara, Harbiye Şelaleleri ve ipekçileri gezeceğiz, “Hatay Gezisi Notları 2” bölümünde bu yazıyı bulabilirsiniz.
<a target="_blank" href=
 
Üst