Zaman
New member
Hangi Davalar Yargıtay’a Gider? – Adalet, Cinsiyet ve Toplumsal Duyarlılık Üzerine Bir Tartışma
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün hep birlikte hukukun soyut dünyasından, toplumun kalbine dokunan bir konuya uzanmak istiyorum: “Hangi davalar Yargıtay’a gider?” sorusunu, yalnızca bir hukuk prosedürü meselesi olarak değil, adaletin toplumsal, cinsiyet temelli ve insani yüzü üzerinden konuşalım istiyorum. Çünkü adalet yalnızca mahkeme duvarları arasında aranmaz; toplumsal vicdanda da şekillenir.
Yargıtay, Türkiye’de hukukun en üst temyiz mercii olarak, yerel mahkemelerde verilen kararların kanuna uygunluğunu denetler. Ancak mesele sadece hukuki süreç değildir; kimi zaman bir kadının sesi, bir işçinin alın teri, bir öğrencinin geleceği, bir annenin adalet arayışı da Yargıtay salonlarında yankılanır.
Yargıtay’a Giden Davalar: Hukukun Zirvesine Ulaşan Yol
Yargıtay’a genellikle bölge adliye mahkemeleri (istinaf) tarafından incelenip karara bağlanan dosyalar temyiz yoluyla taşınır. Bu davalar arasında:
- Ceza davaları (örneğin ağır ceza gerektiren suçlar),
- Medeni davalar (boşanma, velayet, miras, tazminat gibi),
- İş hukuku uyuşmazlıkları,
- Ticari anlaşmazlıklar,
- İdari konulara ilişkin temyiz başvuruları yer alır.
Ancak mesele sadece “hangi dava gider” değil, “neden gider” sorusudur. Adaletin işleyişinde hata ya da haksızlık hissedildiğinde, temyiz hakkı bir insani direnç noktasıdır. Çünkü Yargıtay, yalnızca kanunu değil, adaletin toplumsal vicdandaki karşılığını da tartışmaya açar.
Cinsiyet Perspektifiyle Adalet: Kadınların Empati Odaklı Mücadelesi
Yargıtay’a taşınan birçok dava, kadınların toplumsal roller, cinsiyet eşitsizliği ve adalet arayışıyla iç içe geçer. Kadınlar, çoğu zaman duygusal değil, vicdani bir temelde adalet ister.
Bir boşanma davasında, sadece nafaka değil, saygı ve eşitlik için savaşılır.
Bir şiddet dosyasında, sadece ceza değil, gelecek kuşaklara güvenli bir toplum bırakmak arzulanır.
Kadınlar, adaletin soğuk diline empati katabilen bir bakış açısına sahiptir. Yargıtay’a taşınan kadın hakları davalarında, mahkeme salonlarının duvarları arasında bile bir duyarlılık talebi yükselir:
“Benim yaşadığım, sadece benim meselem değil; toplumun aynasıdır.”
Belki de bu yüzden, kadınların Yargıtay’a taşıdığı dosyalar birer hukuk metninden çok, insan hikâyesine dönüşür. Adaletin duygusal zemini, kadının anlatısında daha görünür olur.
Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Çözüm Odaklı Adalet Arayışı
Erkekler, çoğu zaman adalet süreçlerine sistematik bir bakışla yaklaşır. Kanun maddeleri, usul hataları, delil zincirleri... Bu yönüyle erkeklerin adalet arayışı, çözüm ve yapı odaklıdır.
Ancak bu yaklaşımın da güçlü bir yanı vardır: süreçlerin tutarlılığını ve hukuk devletinin sağlam temellerini korur.
Yargıtay’a taşınan iş davalarında, miras paylaşımlarında veya haksız yere verilen cezaların temyizlerinde, erkeklerin sergilediği analitik direnç, adaletin rasyonel yüzünü temsil eder.
Yine de bu iki kutbun —kadınların empatik duyarlılığı ile erkeklerin çözümcü disiplini— birbirini tamamladığını unutmamak gerekir. Çünkü adalet hem akıl hem kalp işidir.
Toplumsal Cinsiyet ve Adaletin Görünmeyen Dinamikleri
Adaletin cinsiyeti var mıdır? Belki doğrudan değil, ama adaletin uygulanış biçimi, toplumsal cinsiyet dinamiklerinden bağımsız değildir.
Kadınların daha az inanıldığı, erkek ifadelerinin daha güçlü görüldüğü bir sistemde, Yargıtay gibi üst mahkemeler, bu dengesizliği düzeltme sorumluluğunu da taşır.
Yargıtay kararlarında zamanla değişen toplumsal algılar gözlemlenmiştir. Örneğin:
- “Meşru müdafaa” kavramının kadınlar lehine genişletilmesi,
- Cinsel saldırı davalarında “rıza” tanımının yeniden yorumlanması,
- Kadına yönelik şiddette “haksız tahrik indirimi”nin sınırlandırılması gibi örnekler, adaletin toplumsal vicdanla yeniden harmanlanmasını sağlar.
Bu, sadece hukukta değil, toplumsal bilinçte de bir dönüşümdür.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet: Herkes İçin Eşit Temsil
Yargıtay’a giden davalar, aslında bir ülkenin sosyal adalet pusulasını da gösterir.
Etnik köken, inanç, sınıf, cinsiyet ya da kimlik farkı gözetmeksizin, herkesin eşit biçimde adalete erişebilmesi bir toplumun olgunluk testidir.
Yargıtay, bu anlamda, yalnızca “temyiz mercii” değil, çeşitliliğin ve eşitliğin sınandığı bir platformdur.
Bir azınlık grubunun uğradığı haksızlık, bir trans bireyin adalete erişim mücadelesi, bir işçinin sendika hakkı davası…
Hepsi birer “Yargıtay’a giden dava” olabilir; çünkü hepsi eşit yurttaşlık mücadelesinin farklı yüzleridir.
Yargıtay’da Adalet Ararken: Vicdanın Yeri Nerede?
Hukuk metinleri objektiftir, ama onları uygulayan insanlar öznel varlıklardır.
Yargıtay’da da, kararların ardında bir vicdan terazisi vardır.
Bazı kararlar sadece hukuka değil, toplumsal beklentilere de yön verir.
Bir çocuğun istismar davasında verilen ağır bir ceza, topluma “artık bu suça tahammül yok” mesajıdır.
Bir iş cinayetinde verilen emsal karar, sadece o dosya için değil, gelecekteki yüzlerce işçinin hayatı için önem taşır.
Adalet, bir toplumun vicdan kapasitesiyle ölçülür.
Forumdaşlara Düşen: Adalet Üzerine Yeniden Düşünmek
Peki sizce, adalet yalnızca kanunla mı, yoksa vicdanla mı sağlanır?
Yargıtay’ın kadın hakları davalarındaki tutumu sizce yeterince duyarlı mı?
Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, duygusal boyutu zayıflatıyor mu, yoksa denge mi sağlıyor?
Empati ile akıl arasında siz hangi tarafı daha belirleyici buluyorsunuz?
Adalet, hepimizin ortak hikâyesi. Belki de bu forumda bir araya gelmemizin nedeni de bu:
Adaletin yalnızca “yukarıda” değil, aramızda da inşa edilebileceğine inanmak.
Son Söz: Adalet, Hepimizin Sorumluluğu
Yargıtay’a giden davalar, sadece hukukun değil, toplumun aynasıdır.
Bir dava dosyasında bir hayat, bir umut, bir yara gizlidir.
Ve o yarayı sarmak yalnızca yargıçların değil, bizim de işimizdir.
O yüzden, gelin bu konuyu sadece “hangi davalar gider” diye değil,
“hangi adalet anlayışı bizi insan kılar” diye konuşalım.
Çünkü adaletin cinsiyeti yoktur, ama adalet duygusunun vicdanı vardır.
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün hep birlikte hukukun soyut dünyasından, toplumun kalbine dokunan bir konuya uzanmak istiyorum: “Hangi davalar Yargıtay’a gider?” sorusunu, yalnızca bir hukuk prosedürü meselesi olarak değil, adaletin toplumsal, cinsiyet temelli ve insani yüzü üzerinden konuşalım istiyorum. Çünkü adalet yalnızca mahkeme duvarları arasında aranmaz; toplumsal vicdanda da şekillenir.
Yargıtay, Türkiye’de hukukun en üst temyiz mercii olarak, yerel mahkemelerde verilen kararların kanuna uygunluğunu denetler. Ancak mesele sadece hukuki süreç değildir; kimi zaman bir kadının sesi, bir işçinin alın teri, bir öğrencinin geleceği, bir annenin adalet arayışı da Yargıtay salonlarında yankılanır.
Yargıtay’a Giden Davalar: Hukukun Zirvesine Ulaşan Yol
Yargıtay’a genellikle bölge adliye mahkemeleri (istinaf) tarafından incelenip karara bağlanan dosyalar temyiz yoluyla taşınır. Bu davalar arasında:
- Ceza davaları (örneğin ağır ceza gerektiren suçlar),
- Medeni davalar (boşanma, velayet, miras, tazminat gibi),
- İş hukuku uyuşmazlıkları,
- Ticari anlaşmazlıklar,
- İdari konulara ilişkin temyiz başvuruları yer alır.
Ancak mesele sadece “hangi dava gider” değil, “neden gider” sorusudur. Adaletin işleyişinde hata ya da haksızlık hissedildiğinde, temyiz hakkı bir insani direnç noktasıdır. Çünkü Yargıtay, yalnızca kanunu değil, adaletin toplumsal vicdandaki karşılığını da tartışmaya açar.
Cinsiyet Perspektifiyle Adalet: Kadınların Empati Odaklı Mücadelesi
Yargıtay’a taşınan birçok dava, kadınların toplumsal roller, cinsiyet eşitsizliği ve adalet arayışıyla iç içe geçer. Kadınlar, çoğu zaman duygusal değil, vicdani bir temelde adalet ister.
Bir boşanma davasında, sadece nafaka değil, saygı ve eşitlik için savaşılır.
Bir şiddet dosyasında, sadece ceza değil, gelecek kuşaklara güvenli bir toplum bırakmak arzulanır.
Kadınlar, adaletin soğuk diline empati katabilen bir bakış açısına sahiptir. Yargıtay’a taşınan kadın hakları davalarında, mahkeme salonlarının duvarları arasında bile bir duyarlılık talebi yükselir:
“Benim yaşadığım, sadece benim meselem değil; toplumun aynasıdır.”
Belki de bu yüzden, kadınların Yargıtay’a taşıdığı dosyalar birer hukuk metninden çok, insan hikâyesine dönüşür. Adaletin duygusal zemini, kadının anlatısında daha görünür olur.
Erkeklerin Analitik Yaklaşımı: Çözüm Odaklı Adalet Arayışı
Erkekler, çoğu zaman adalet süreçlerine sistematik bir bakışla yaklaşır. Kanun maddeleri, usul hataları, delil zincirleri... Bu yönüyle erkeklerin adalet arayışı, çözüm ve yapı odaklıdır.
Ancak bu yaklaşımın da güçlü bir yanı vardır: süreçlerin tutarlılığını ve hukuk devletinin sağlam temellerini korur.
Yargıtay’a taşınan iş davalarında, miras paylaşımlarında veya haksız yere verilen cezaların temyizlerinde, erkeklerin sergilediği analitik direnç, adaletin rasyonel yüzünü temsil eder.
Yine de bu iki kutbun —kadınların empatik duyarlılığı ile erkeklerin çözümcü disiplini— birbirini tamamladığını unutmamak gerekir. Çünkü adalet hem akıl hem kalp işidir.
Toplumsal Cinsiyet ve Adaletin Görünmeyen Dinamikleri
Adaletin cinsiyeti var mıdır? Belki doğrudan değil, ama adaletin uygulanış biçimi, toplumsal cinsiyet dinamiklerinden bağımsız değildir.
Kadınların daha az inanıldığı, erkek ifadelerinin daha güçlü görüldüğü bir sistemde, Yargıtay gibi üst mahkemeler, bu dengesizliği düzeltme sorumluluğunu da taşır.
Yargıtay kararlarında zamanla değişen toplumsal algılar gözlemlenmiştir. Örneğin:
- “Meşru müdafaa” kavramının kadınlar lehine genişletilmesi,
- Cinsel saldırı davalarında “rıza” tanımının yeniden yorumlanması,
- Kadına yönelik şiddette “haksız tahrik indirimi”nin sınırlandırılması gibi örnekler, adaletin toplumsal vicdanla yeniden harmanlanmasını sağlar.
Bu, sadece hukukta değil, toplumsal bilinçte de bir dönüşümdür.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet: Herkes İçin Eşit Temsil
Yargıtay’a giden davalar, aslında bir ülkenin sosyal adalet pusulasını da gösterir.
Etnik köken, inanç, sınıf, cinsiyet ya da kimlik farkı gözetmeksizin, herkesin eşit biçimde adalete erişebilmesi bir toplumun olgunluk testidir.
Yargıtay, bu anlamda, yalnızca “temyiz mercii” değil, çeşitliliğin ve eşitliğin sınandığı bir platformdur.
Bir azınlık grubunun uğradığı haksızlık, bir trans bireyin adalete erişim mücadelesi, bir işçinin sendika hakkı davası…
Hepsi birer “Yargıtay’a giden dava” olabilir; çünkü hepsi eşit yurttaşlık mücadelesinin farklı yüzleridir.
Yargıtay’da Adalet Ararken: Vicdanın Yeri Nerede?
Hukuk metinleri objektiftir, ama onları uygulayan insanlar öznel varlıklardır.
Yargıtay’da da, kararların ardında bir vicdan terazisi vardır.
Bazı kararlar sadece hukuka değil, toplumsal beklentilere de yön verir.
Bir çocuğun istismar davasında verilen ağır bir ceza, topluma “artık bu suça tahammül yok” mesajıdır.
Bir iş cinayetinde verilen emsal karar, sadece o dosya için değil, gelecekteki yüzlerce işçinin hayatı için önem taşır.
Adalet, bir toplumun vicdan kapasitesiyle ölçülür.
Forumdaşlara Düşen: Adalet Üzerine Yeniden Düşünmek
Peki sizce, adalet yalnızca kanunla mı, yoksa vicdanla mı sağlanır?
Yargıtay’ın kadın hakları davalarındaki tutumu sizce yeterince duyarlı mı?
Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, duygusal boyutu zayıflatıyor mu, yoksa denge mi sağlıyor?
Empati ile akıl arasında siz hangi tarafı daha belirleyici buluyorsunuz?
Adalet, hepimizin ortak hikâyesi. Belki de bu forumda bir araya gelmemizin nedeni de bu:
Adaletin yalnızca “yukarıda” değil, aramızda da inşa edilebileceğine inanmak.
Son Söz: Adalet, Hepimizin Sorumluluğu
Yargıtay’a giden davalar, sadece hukukun değil, toplumun aynasıdır.
Bir dava dosyasında bir hayat, bir umut, bir yara gizlidir.
Ve o yarayı sarmak yalnızca yargıçların değil, bizim de işimizdir.
O yüzden, gelin bu konuyu sadece “hangi davalar gider” diye değil,
“hangi adalet anlayışı bizi insan kılar” diye konuşalım.
Çünkü adaletin cinsiyeti yoktur, ama adalet duygusunun vicdanı vardır.